23 Temmuz 2021 Cuma

Bayan Jean Brodie'nin Baharı

 

Bayan Jean Brodie'nin Baharı

Muriel Spark Siren Yayınları

Çeviren Püren Özgören

Mayıs 2016

Yazar 1918-2006 yılları arasında yaşamış. Romanın cezbedici yanı kurgusu. Şimdi, geçmiş, gelecek arasında sıçramalı kurguyla heyecanı dorukta tutuyor. Kitap 148 sayfa. Kurgunun çok katmanlı romanı bu kadar sayfaya sığdırmasında büyük rolü var. Dönem büyük savaş sonrası "kız kurusu" olmak kaderleri olmuş kadınları simgesel anlatan bir karakter üzerine kurulu. Jean Brodie ilkokul öğretmeni, ders saatinde yaşamına, aşklarına sanata dair fikirlerini, deneyimlerini anlatan bir öğretmen. Kendi deyimiyle " kaymağın da kaymağı" olacak öğrencilerinden "Brodie Takımı" adıyla kendine bir grup oluşturmuş biri. Bana yediden önce kız çocukları verin onları kendime bağlayayım diyor. Klasik bir okulda eğitim vermeyi tercih ediyor. Yönetim de onu göndermek için bir çok yolu deniyor. 

Kadın tatillerde Almanya ve İtalya'ya gidiyor. Faşistleri başarılı buluyor. Dünyanın geleceğini onlarda görüyor ta ki ikinci dünya savaşının bitimine kadar. Bu yanılgıyı Kazuo İshiguro'nun " Dünden Kalanlar" ında da görmüştüm. 

Kadınların hayatının baharının olduğundan bahsediyor. Bunu yalnızca kadının bileceğini, bunun bir dönem süreceğini sonra biteceğini anlatıyor. Kitabın ismi ilgimi çekmişti. Kapaktaki bahar dalı da çok uyumlu. 


Kitabı kurgusu, evrildiği nokta, insanı tanıma ve anlama yetisi, İngiliz ve İskoç edebiyatının iyi bir örneği olması nedeniyle öneriyorum.


"Eğer siz ihanet etmediyseniz, bizim tarafımızdan da ihanete uğramanız olanaksız. İhanet sözcüğü hiçbir zaman tek taraflı...." Say 147


Artık Katolik Kilise'ye katılmış, karşısından Bayan Brodie'yi mumla aratacak faşistler bulmuştu. Say 146


17 Kasım 2020 Salı

The Grand Budapest Hotel Wes Anderson 2014


 The Grand Budapest Hotel 2014 yapımı

Wes Anderson filmi. Daha önce The Life Aquatic filmini izlemiştim. Renk seçimi, farklı bir evrende yaşıyor hissi veren absürt insan davranışları kurguya yabancılaşmamızı altındaki metne ulaşmamızı sağlıyor. Bertolt Brectvari durup seyirciye dönmese de seyirci o kendine yönelen kelimeleri anlıyor.

Stefan Zweig eserlerinden esinlenmiş. Zweig ' in " Dünün Dünyası eseri eski Avrupa' ya ajite olmayan bir ağıttır. Buradaki Gustave karakteri Avrupa' nın sanatla, kültürle yoğrulduğu, tarihsel gidişattan kopuk olduğu, otelin kurulduğu sarp kayalık buna göndermedir, Hitler'in gelişini duymayan, kulak tıkayan bir Avrupa.

" Bir zamanlar insanlık olarak bilinen bu barbar mezbahada hala insanlığın izleri kalmıştır. Buna örnek Gustave' dur, Agatha' dur. Vicdan sahibi insanların simgesi onlar, Faşizm şiddetiyle yüzleştiğinde Gustave' bunu yüksek sesle söyleyecektir zaten.Serge karakteri de Hitler' in kendi çıkarları için serpilmesine vesile olan işbirlikçilerdir. İki yerde SS leri görüyoruz, tren yolculuğunda. İlkinde daha yumuşak, konuşulabilirken, ikincisinde intikam tugayı olmuşturlar. Gustave Avrupa' yı SS postallarıyla ezilirken, Budapeşte Hotel' i karargah olurken görmüştür. O dünya, sınırların olmadığı, tek Avrupa Devleti diyebildiğimiz, eski Avrupa çoktan yıkılmış, can çekişen belki de ölmüş bir dünyayı yaşar kılan Gustave karakteridir.

Filmde savaşın gidişatı gazete haberlerinden , arada geçen cümlelerden veriliyor, işgal altında Avrupa. Avusturya Macaristan İmparatorluğu Zubrawka mıdır yıkılan. Zweig' in Viyana' daki kültürel hayata bakışı, onu besleyen unsurlar bilindik. 


Unutulmuş gitmiş hayalet bir kasabanın ( Avrupa ) varoşlarında yıkık dökük bir  piyano sesi yükseliyor şiiri Gustave' ın dilinde.

Böyle bir kepazeliğe( Hitler' in Avrupa' ya hükmü) tanıklık etmek istemezdim diyor Zweig gibi sonunda da intiharı seçiyor.


1 Kasım 2020 Pazar

The Revenant 2015 Alejandro G. İnnâritu


 Revenant, Alejandro G.İnnâritu' nun 2015 yapımı filmi. Leonardo Di Caprio başrolde. Jack London en sevdiğim yazardır. Nedeni de anlattıkları gerçektir. Bunu hissedersin. Ateş yakmak, Vahşetin Çağrısı' dan etkilenmiştim. Filmde gördüğümde dayanamadığım şiddet sahneleri vardı. Hem insanın insana yaptığı, hem de insanın doğada varolmak için diğer canlılar ile yaşadığı çarpışma

 Filmde bir yol gösterici var Di Caprio' nun canlandırdığı ve onun melez oğlu öldürüldüğünde hem hayatta kalma mücadelesi, hem de intikamın peşine düşmesi anlatılıyor. 

Filmin kalbi geri gelmeyecek bir şey için intikam peşine düştüğümüzde bunu kendimiz için mi yaparız? 

İntikam insanın elinde değildir.

Tanrının ellerindedir. 

Filmde bunu duyuyoruz. Bir karakter "Benim de canım yanıyor. Bütün ailemi kaybettim ama intikamı tanrı alır". Aslında içimizdeki kötüyü ortaya çıkararak biz de zevk aldığımız bir mücadelenin içine oluyoruz.

O kadar yolu intikam için mi geldin?

Keyfini çıkar.

Oğlunu geri getirecek bir şey yok. Repliği de vardı.

Filmin tamamı bu sorunun cevabı, insanın ne kadar vahşileşip, dürütüsel hale gelebileceği üzerineydi. Yönetmenin Birdman filmini izlemiştim. Orada farklı bir anlatım ve varoluşsal durum vardı. İki filminde de imza gibi aynı yönetmenin elinden çıkmış diyemeyiz. Bu çok güzel. Filmde anne ve oğulun hayaleti kahramanımızlaydı bir kısım sahnelerde. Bunları da gerçeküstü bir unsur olarak görebiliriz. Karısının Kızılderililerin doğa ile bağına dair yaşadığı zamandan replikleri etkiliydi. 

13 Ekim 2020 Salı

Suda Yaşam 2014 Wes Anderson


 Suda Yaşam 2014 yapımı Wes Anderson filmi.

Yönetmenin daha önce Büyük Budapeşte Oteli filmini izlemiştim. Orada da Suda Yaşam filminde de gerçek anlatılsa bile renk seçimiyle özellikle gerçekten kopuş absürt bir dünyaya girişin ayaksesleri ni duyuyorsun. Filmin açılışı tiyatro sahnesi ve perde ile olunca da yaşanılan gerçek değil de sahnelenen bir kurgu olduğu hatırlatıyor. Yönetmen filme yabancı, metne mesafeli bir duruşla olayın akışına değil bütün anlamına odaklanmamızı sağlıyor.

On yıldır ününü kaybetmiş yıldız belgeselcinin şahlanışı olarak gördüğü son belgeselinin gala gecesi Kahramanın Sonsuz Yolculuğu' na çıkışımızı ilk kırılma noktasıyla başlatıyor.


Baş karakterimizin tanık olduğunu iddia ettiği Jaguar Köpekbalığı bilinmeyen bir efsane. Göz yanılsaması diyor tayfaları. 


Belgeselcinin kabul etmediği pilot oğlu, hamile muhabir, baştaki çocuk farklı bir yaşamın mümkün olduğuna  dair umudu taşısa da sahne ışıkları, şatafatlı yaşam yanında sönük birer mum ışığı olmaktan öteye gidemiyor. 


Başkarakterimiz gölgesiyle, aslında olduğu kişiyle tanışınca, onu kabul edince bizler de aynı sorguyla kendimizle yüzleşiyoruz.


Bilinmeyen bir düşman çizip onun peşinde debelenmek mi, yolun amaçsızlığı mı, bugüne kadar yaptıklarımızın bir noktadan sonra anlamını yitirmesi mi bizi kendimizden uzaklaştırıyor?


Filmi iki defa izledim. Her defasında gerçek ama değil dedim. 

Karakterler, giysiler, mekanlar hep iki uçta gidip geliyor.

 Neden suda yaşam diye de düşündüm. Daha önce yaptığı belgeselleri de ara geçiş olarak izledik. Onlar seçilen karakterler ile belgeselcilik mantığından uzakta herbiri gösteri amaçlı yapılmış parodi havasındaydılar.




28 Eylül 2020 Pazartesi

Birdman Alejandro G.İnârritu 2014

 


Alejandro G.İnârritu' nun 2014 yapımı Birdman filmi Hollywood filmleriyle ünlü olan bir aktörün çocukluğunda sahneyi seçmesine vesile olan bir yazarın tiyatro  uyarlamasını sahnelemeye çalışırken gerçek ile sahnedeki rolünün birbirine girmesi üzerine. Broadway oyunu filmin bir parçasıyken hayatının tamamı rol ve oyun haline geliyor. Bunu geçişlerde kullanılan bateri, davul sesi geçişlerinden aktörün içsesinden hissediyoruz.
Bir nevi Campbell' in kahramanın sonsuz yolculuğuna gönderme de var. Başından sonuna kahramanın dış dünyasında, gerçekte, hem de içinde dönüşme vardı. Filmde sahnelenen oyun bireyin gerçek hayatını da temsil ediyor. Hepimiz kendi sahnemizde başarabilirsek başrolümüzü kimseye kaptırmadan son rolümüz ölümümüzü de oynayıp gidiyoruz, özgürleşiyoruz. Birdman hem Batmanvari bir film kahramanı hem ölüme yürüyen insana gönderme olmuş. Zaten kuş sembolü filmde birkaç sahnede vardır. Ruhumuz da kuş olup uçar ve bedenimizi terkeder.
Her evremizi fotoğraflar, kameraya alırız. An'ı biriktirme vaadi olan zamanı mühürleme hali bizi gerçek andan koparır ve benliğimizden de uzaklaşırız. İnsanlar bizi gözetlesin, onaylasın, alkışlasın diye umuttuğumuz benliğimiz posası çıkmış bir varoluştur.
Varolamayız. Başlangıçta başladığı kare daha sonra tekrarladı. Denizanalarının sahile vurduğu sahne. Bu filmde kilit bir sonuca gidişti.Yaşamı omuzlamayı ne zaman bırakırız? Rol yaparken, yaptığımız rolü gerçek sanarken mi? Yoksa uyanıp anımsadığımızda mı? Biz burada niye varız?
Hastane sahnesinde en sevdiği çiçek elindeyken leylak kokusunu almaması da manidardı. Elde ettiğimiz şeyler bizden götürdükleri yanında adı bile edilmeyecek kadar önemsizse hayatın da hissedilecek bir yanı kalmamıştır.
Yaşamın içinde hiç olamamışlık çok güzel verildi. Müzik, içses, sahnedeki performansları, diyalogları bunu destekler nitelikteydi. Egomuz, hırslarımız, kafaya taktıklarımızın anlamsızlığı debelenmemizde gizli. Filmdeki aktör ve aktrisler yaşamlarındaki acizlik ve yine de ışıltı yanılsamasına muhtaçlık ile bizleri simgeliyordu.
Alt metinleri, görselliği benim için filmi izlenilir kıldı.

22 Eylül 2020 Salı

Akira Kurosawa Dreams 1990

 


Akira Kurosawa Dreams 1990 yapımı

Film yönetmenin çocukluğunda gördüğü sekiz rüyasından oluşuyor. Adı düşler olsa da uyandırıcı etkisi var. İlk rüyada anne vardı. Kuralı çiğneyince çocuğu dışarıda savunmasız bırakan, aynı zamanda da çözüme zorlayan yıkarken kuran bir anne. Toplumun içine itilme ve ana rahminden kopuş baskın öğelerdi. Bir de tilkilerin gizli töreni olan evliliklerine tanık olmak ilk cinsel deneyim, Oidipus Kompleksi' nin çağrışımını yaptı. Gökkuşağının peşine düşme var. Orada dileklerin olur, değişim başlar. İkinci rüya kesilen şeftali ağaçlarına ağıttı. Şeftali cinselliğin sembolüdür. Sema Kaygusuz' un " Şeftali " öyküsünü önerebilirim. Şeftali ağaçlarının kesilmesi iğdiş edilme öyküydü. Travmatik bir deneyim Anne dışında başka bir kadın figürünün hayata girmesiyle örtüşen bir dönem. Daha sonra Van Gogh ilgili bir bölüm vardı. Sanatın estetik tanımı ve Akira Kurusowa' nın tablo gibi karelerini besleyen unsurlardan, hayatın gerçekliğinin yerini sanatın kurgusunun alması. Gerçek ile sanatın arasındaki geçişgenlik, sanatçının konumlandığı nokta. Müfreze bölümü savaşa göndermenin irkiltici boyutta olduğu bir bölümdü. Kenzaburo Oe okumalarımda Japon halkının savaş ve şiddet ile uğradığı bireysel, toplumsal yıkımı görmüştüm. Burada da bu çok iyi verilmiş. Dünyanın ve Japonya' nın bebekleri de dahil uğradığı yıkım. Bir masada, laboratuvarda karar verirken etik bu diyebilirsin belki, bir bebeğin gözünün içine bakarak demek başka bir boyutta yaşama döndürmek yüzünü. Ölümü karşılayabilmenin yolu nasıl bir yaşamı seçmemizde gizli bunu bile sorgulatıyor


16 Eylül 2020 Çarşamba

Andrei Rublev Tarkovsky

 


Andrei Rublev
Tarkovsky' nın 15.yy ikona ressamı ve keşişinin hayatını konu ettiği 1966 yapımı filmi. Filmin kimi romanlar gibi bölüm bölüm olması, isim alması ve geçtiği tarihi söylemesi geçiş kolaylığı ve odaklanma açısından en beğendiğim yanlarından oldu. Okuduğum romanlarda da ilgimi çeken bir tarz. Andrei Rublev'in hayatını dilsiz kız, çan yapan çocuk üzerinden anlatması öykülerimizin birbirine bağlılığı ve içiçe olması açısından ilgimi çekti. Dönemin önemli bir derdi olan Tatar istilaları,  Ortodoksluğa inanmayan pagan unsurlar taşıyan törenler ile varolan halkın eziyeti, keşiş Rublev' in buradaki bakış açısı, inancın bireyin hayatındaki yeri, açlık, istilalar ile bozguna uğramaları aklımda kalanlar. Oscar Wilde Rus yazarların romanlarında vicdanı verebildiğini ve o nedenle çok önemsediğini söyler. Suç ve Ceza' daki Sonya karakteri Dostoyevski ile ilgili okmalarımda Rusya' yı temsil eden unsur olarak söylenmişti. Sonya hayatını bedenini satarak kazanan bir Rus genç kız. Bu işi kendi için değil de üvey annesinin çocuğu için yapması, Raskolnikov' un yol göstericisi olması onun Rus vicdanı denilen unsuru simgelemesinin nedeni. Hangi kötülük içinde olursa olsun tertemiz ruh barındırması.
Filmin bir iki defa izlenmesi gerekiyor.
Sadece sembolik bir bakışla bakamadım. Tarihi, gerçeği yansıttığı için.