17 Kasım 2020 Salı

The Grand Budapest Hotel Wes Anderson 2014


 The Grand Budapest Hotel 2014 yapımı

Wes Anderson filmi. Daha önce The Life Aquatic filmini izlemiştim. Renk seçimi, farklı bir evrende yaşıyor hissi veren absürt insan davranışları kurguya yabancılaşmamızı altındaki metne ulaşmamızı sağlıyor. Bertolt Brectvari durup seyirciye dönmese de seyirci o kendine yönelen kelimeleri anlıyor.

Stefan Zweig eserlerinden esinlenmiş. Zweig ' in " Dünün Dünyası eseri eski Avrupa' ya ajite olmayan bir ağıttır. Buradaki Gustave karakteri Avrupa' nın sanatla, kültürle yoğrulduğu, tarihsel gidişattan kopuk olduğu, otelin kurulduğu sarp kayalık buna göndermedir, Hitler'in gelişini duymayan, kulak tıkayan bir Avrupa.

" Bir zamanlar insanlık olarak bilinen bu barbar mezbahada hala insanlığın izleri kalmıştır. Buna örnek Gustave' dur, Agatha' dur. Vicdan sahibi insanların simgesi onlar, Faşizm şiddetiyle yüzleştiğinde Gustave' bunu yüksek sesle söyleyecektir zaten.Serge karakteri de Hitler' in kendi çıkarları için serpilmesine vesile olan işbirlikçilerdir. İki yerde SS leri görüyoruz, tren yolculuğunda. İlkinde daha yumuşak, konuşulabilirken, ikincisinde intikam tugayı olmuşturlar. Gustave Avrupa' yı SS postallarıyla ezilirken, Budapeşte Hotel' i karargah olurken görmüştür. O dünya, sınırların olmadığı, tek Avrupa Devleti diyebildiğimiz, eski Avrupa çoktan yıkılmış, can çekişen belki de ölmüş bir dünyayı yaşar kılan Gustave karakteridir.

Filmde savaşın gidişatı gazete haberlerinden , arada geçen cümlelerden veriliyor, işgal altında Avrupa. Avusturya Macaristan İmparatorluğu Zubrawka mıdır yıkılan. Zweig' in Viyana' daki kültürel hayata bakışı, onu besleyen unsurlar bilindik. 


Unutulmuş gitmiş hayalet bir kasabanın ( Avrupa ) varoşlarında yıkık dökük bir  piyano sesi yükseliyor şiiri Gustave' ın dilinde.

Böyle bir kepazeliğe( Hitler' in Avrupa' ya hükmü) tanıklık etmek istemezdim diyor Zweig gibi sonunda da intiharı seçiyor.


1 Kasım 2020 Pazar

The Revenant 2015 Alejandro G. İnnâritu


 Revenant, Alejandro G.İnnâritu' nun 2015 yapımı filmi. Leonardo Di Caprio başrolde. Jack London en sevdiğim yazardır. Nedeni de anlattıkları gerçektir. Bunu hissedersin. Ateş yakmak, Vahşetin Çağrısı' dan etkilenmiştim. Filmde gördüğümde dayanamadığım şiddet sahneleri vardı. Hem insanın insana yaptığı, hem de insanın doğada varolmak için diğer canlılar ile yaşadığı çarpışma

 Filmde bir yol gösterici var Di Caprio' nun canlandırdığı ve onun melez oğlu öldürüldüğünde hem hayatta kalma mücadelesi, hem de intikamın peşine düşmesi anlatılıyor. 

Filmin kalbi geri gelmeyecek bir şey için intikam peşine düştüğümüzde bunu kendimiz için mi yaparız? 

İntikam insanın elinde değildir.

Tanrının ellerindedir. 

Filmde bunu duyuyoruz. Bir karakter "Benim de canım yanıyor. Bütün ailemi kaybettim ama intikamı tanrı alır". Aslında içimizdeki kötüyü ortaya çıkararak biz de zevk aldığımız bir mücadelenin içine oluyoruz.

O kadar yolu intikam için mi geldin?

Keyfini çıkar.

Oğlunu geri getirecek bir şey yok. Repliği de vardı.

Filmin tamamı bu sorunun cevabı, insanın ne kadar vahşileşip, dürütüsel hale gelebileceği üzerineydi. Yönetmenin Birdman filmini izlemiştim. Orada farklı bir anlatım ve varoluşsal durum vardı. İki filminde de imza gibi aynı yönetmenin elinden çıkmış diyemeyiz. Bu çok güzel. Filmde anne ve oğulun hayaleti kahramanımızlaydı bir kısım sahnelerde. Bunları da gerçeküstü bir unsur olarak görebiliriz. Karısının Kızılderililerin doğa ile bağına dair yaşadığı zamandan replikleri etkiliydi.